Uzun yazılar yazmaya devam etmekle birlikte, beni ilgilendiren konulardan da bahsetmek istedim. Çünkü konu çok ve hepsini yazmak gerçekten mümkün değil. Önümüzdeki günlerde kısa veya uzun yazılar halinde buraya almayı düşündüğüm konuların başında, Florian Illies'in "1913" adlı kült kitabı var. Bu kitapta yer alan ve 1914 ile nasıl bir devrin başladığını anlamayı okura bırakan tarz, sizlere de anlatılmayı hakediyor. Ben kitabın sadece Ocak 1913 yılıyla ilgili bölümünden bir potpuri hazırlamak isterdim, çünkü gerçekten çok ilginç. Bu yıl, Birinci Dünya Savaşı'nın ve onunla birlikte yeni bir devrin başlamasının yüzüncü yıl dönümü.
Gene Birinci Dünya Savaşı ile ilgili, henüz sadece sayfalarını karıştırdığım başka bir kitap da Manfried Rauchensteiner'in "Birinci Dünya Savaşı" (Der Erste Weltkrieg) adlı bin küsür sayfalık kitabı. Kitabı okumaya zamanım yok, ama savaşın nasıl başladığıyla ilgili bölümler, bu konuda detaylar, ilgimi çekiyor.
Benim en sevdiğim yazar Haruki Murakami'nin yeni romanı "Renksiz Bay Tsukuri Tazaki'nin hac yılları" (色彩を持たない多崎つくると、彼の巡礼の年) geçen yılın sonunda yayımlandı. İlk iki bölümünü bugün okudum, bahsetmek isterdim.
Son zamanda Batı'ya bakışın bütün dünyada değiştiği algısı güçleniyor. Eskisi gibi "emperyalist" Batı eleştirisinin çok yaygın olduğu 20'inci yüzyılın ilk yarısından farklı bir algı var Global Dünya'da. Batı'nın kültürel açıdan yeniden yükseldiğini (yanılıyorsam lütfen düzeltin) Kadri Gürsel de Milliyet'de yazmıştı yanılmıyorsam. Bu yeni algı ilginç ve bundan bahsetmek de bana önemli geliyor.
Mustafa Hoş'un "Abluka" adlı, AKP'nin medyayı nasıl teslim aldığını anlatan yeni kitabını okuyorum. Kitap, medya içinde -benim yabancısı olduğum ve alışmamın mümkün olmadığı- o "al takke ver küllah" hergün patronla manşet konusu hakkında tartışmak gerilimini başından sonuna yaşamış bir gazeteci tarafından yazılmış. Medya'da gazetecilikten ziyade nüfuz ticareti ve propagandanın hakim oluşunu, böylece gazetelerin aslında kendi kendini nasıl yokettiğini anlatan kitap üzerine birşeyler yazmak hoş olurdu, çünkü içindeki ("ünlü" gazeteciler ve köşe yazarları hakkındaki) veriler yenilir-yutulur cinsten değil.
Türkiye'de benim "Edelcomics" dediğim, kaliteli/edebi çizgi romanların da boy gösterdiği, sadece meraklılarının arayıp bulup alıp okuduğu bu kitapları tanıtmak gerektiğinden bahsetmiş miydim? Şimdilik daha çok çeviri kitaplar bunlar, ama mesela Ankara Kızılay'daki ünlü Dost Kitabevi'nin hemen girişi, bu kitaplara (ve diğer düşük oktanlı çizgi romanlara) ayrılmıştır. Bunlardan birini okuyup İstanbul Metrosunda (bilerek) "unuttum", şimdi ikincisini okumaya hazırlanıyorum.
Burada yazmayı düşündüğüm, Papa Franciscus'un anti-kapitalist fermanı "Evangelii Gaudium" yazısını yazmayı şimdilik düşünmüyorum ve konuyu "Antikapitalist Müslümanlar"a bırakıyorum!
Haftanın konuları şimdilik bunlar. İyi haftalar diliyorum.