Ben Albrecht Dürer severim, sen Caspar David Friedrich. (Ben onu da severim)
Burada zevkler ve renkler elbette tartışılmaz, çünkü belli bir güzellik kategorisi dahilinde yapılan bir seçimdir sözkonusu olan. Ama "Ben amcamın oğlunun lisedeyken yaptığı natürmortları" severim dersen, o zaman orada zevkler ve renkler tartışılır.
Güzellik, hayatımızda önemli bir yer teşkil ediyor, bazen dünyamızdaki güzelliklerin kaybolduğundan, asfalt ve betonla kaplandığından falan bahsediyoruz. Güzellik duygusu, insan soyunun kendini sürdürmesi için elzem olan yaşamsal bir şey. İnsanların etraflarındaki dünyalarını kurmak için kullandıkları ve bu ölçüde reeldir, evrenseldir Güzellik. Temel normları belki kısmen göreceli, ama esasen insan aklıyla ve ruhuyla da ilgili bir konudan bahsediyoruz.
Sadece sanatın değil, doğanın da güzelliğinden bahsederiz. Yoksa ağaçlar sökülecek diye Gezi Parkı eylemcileri neden o kadar büyük kazanları kaldırsın? "O olay sadece ağaç için değildi" denir ama önce ağaç içindi, yani doğal güzelliğin yeryüzündeki en önemli anıtlarından biri içindi.
Güzel şarkılar, güzel türküler vardır. Güzel sözler, güzel renkler, güzel havalar, güzel huylar, güzel hikayeler, güzel kediler, güzel hayvanlar, hatta güzel yılanlar bile vardır. Onu geçtim, güzel yaşamların yanında güzel ölümler de vardır.
Birbirinden bu kadar farklı şeye ortak payda olabilecek bir şeydir Güzellik.
"Güzellik", bir metafor değil. Bu kavram, eski Yunan felsefesinden Hristiyanlığa geçen ve günümüze kadar gelen bir kavram. Plotin'in tarif ettiği şekliyle, sadece O (güzel) olduğu için istediğimiz şeydir "Güzel". Yararsız birşey olabilir, hatta zararlı bile olabilir, ama onu isteriz. İşte "Güzel" böyledir. Ve bu da insan ruhuyla ilgilidir, çünkü insan ruhunun kendini konumlandırdığı sabit köşetaşlarından biridir.
"İyi olanın yanında olmak istemiyoruz" demezsiniz. Belki hemen oracıkta bunun nedenini açıklayamasanız da, "İyi", sizin kendinizi iyi hissettiren şeydir, çünkü evrensel harmoniyle ilgilidir. O harmoni, evrenin tamamına hakimdir ve ona uymayanlar da bir gün gelip ona uymak zorunda kalırlar. Bu blogda yazdığım ve Yi Ching'in "Bo" adlı işaretini anlatırkan göstermeye çalıştığım konudur. İyi'inin tamamen yok edilmesi mümkün değildir. Kötü, iyiyi yokedeceği son aşamada kendini de yok eder ve geriye iyinin tohumu kalır. Orada konu "Yalan fenomeni"ydi. "Doğru olana inanmak istemiyorum" da diyemezsiniz. Çünkü "Doğru" da evrensel harmoninin bileşenlerinden biridir. Yalan, genel harmoniye/matrise ters olduğundan çökücüdür. Aynı şey "Güzel" için de geçerlidir. İyiyi, doğruyu, güzeli sevmeyen, hem doğaya, hem Tanrı'ya hem de kendine karşı hareket ediyor demektir. Çünkü acımasızca orman kesen, şehrini biteviye çirkin klon binalarla donatan, kafa sallayarak yalan düzeninde yaşayan bir ruh, düşüyor/bozuluyor demektir. Dini/mini bırakalın, bu faktörlerin iyi işlemediği bir yerde, ruh sağlığına sahip akıllı bir varlık olarak kalmak bile mümkün değildir, -çünkü akıl sadece sayısal bir sistemden ibaret değildir. İnsanın akıllı/eşref bir varlık olması -ve en önemlisi- bu haliyle hayatından memnun ve mutlu olması, (bunu toplum için de daim kılabilmesi) ancak evrensel harmoniye uymasıyla mümkündür. Çinliler bu konunun mistik yanını da neredeyse sayısal bir kesinlikle sistemleştirmişlerdir. Daha sonra Batı'da da "Altın Oran" gibi ölçüler hesaplanmıştır, ama bunların hepsinden önemlisi, insanlardaki güzellik duygusudur, zira hiç kimse birinin güzel olduğunu anlamak için elinde ölçü pergeli ille de biryerlerini ölçmez. Güzellik duygusu içten gelir ve evrensel harmoniye uyumla ilgili olduğundan (yapay güzellik) sanat, insanın insan olması ve insan kalması için çok önemlidir.
Güzelliğin açık net yol-yordam bulmamıza yardımcı olduğunu da unutmayalım. Mesela güzellik bize hoş bir duygu verir, ve etrafındakilerden bu anlamda farklıdır. Objektif/Nesnel dediğimiz ve tartışmasız doğruyu oluşturan hayati köşe taşlarından biri de "Güzel"dir. Bu yüzden seçimlerimizde çok önemlidir. Duruşumuzu bilerek veya bilmeyerek onu da göz önüne alarak belirleriz/değiştiririz, her zaman güzele yöneliriz, tercih ederiz. Böylece bir yargıya da varmış oluruz. Ya da şöyle: Birisi birşeyin güzel olduğu yargısına varmış olabilir, bunu size de anlatabilir, ama onun -sizce- güzel olup olmadığını anlamak için bizzat görmeniz, dinlemeniz, tadmanız vs. gerekir. Güzellik, kişinin doğrudan algılamasını gerektirir.
Bazen birşeyi, bir resmi, sırf amcanızın oğlu yaptı diye beğenebilirsiniz. Ama güzelliğin ölçütü, onun başka bir şey/kişi ile ilişkilendirilmeden de güzel bulunmasıyla ilgilidir. Güzel, evrensel bir ölçüye uymalıdır. İşlevsellikle güzelliğin biraraya getirilmesi girişimlerini yaşadığımız günümüzde, güzelliğin de dejenere olduğunu görüyoruz. Popüler kültürde en çok "Dizayn"da ifadesini bulan bu anlayış, günlük hayatta kullanılan her türlü şeyin bin türlü versiyonun imal edip "onları güzel göstermek" diye bir derde sahiptir ve güzelliğin en önemli ilkesiyle ters düşen bir "Güzellik" anlayışı olduğundan, "bozulan güzellik"ten bahsediyoruz. Güzellik aslen ille de işlevsel değildir. Kırdaki çiçekler ne işe yarar? Onların mutlaka bir işe yaramaları gerektiğini düşünmek hasta bir durumdur (tipik bir insan bozulması işareti sayılabilir). Herşeyi meta haline getiren kapitalist sistemin de bu nedenle, özünde güzellikle sorunlu olduğunu söyleyebiliriz. Güzellik sadece güzel olduğu için istenir, arzulanır.
Kant, güzelliğin bizi felsefi ve düşünsel anlamda kafa yormadan kavrayan/tutsakeden bir yanı olduğunu söyler ve güzelliği onunla ölçer. Eski filozofların/düşünürlerin bir de sorunu vardır: Platon'dan Kant'a, Güzelliği sadece görmek ve duymak duyusu üzerinden tanımlarlar. Ya tenimize değenler, taddıklarımız, kokladıklarımız? Bunlarla ilgilenmemişlerdir. Çikolatanın hangi türü daha güzel? İpeğin tene değen hangisi daha hoştur? Hangi koku daha güzeldir? Güzellik, evrensel harmoni içinde yer alırken yaratıcılığa yaklaştıkça daha çekici olur. Güzelliğin cinsellikle/doğurganlıkla da ilgili bir şey olduğunu daha önce bu blogda yazmıştık.
Bir de güzel düşünceler, güzel espriler, güzel goller falan vardır tabi. Onlardan da başka bir zaman bahsetmek üzere, yazıyı burada noktalıyoruz...