Neoliberal postdemokrasiden, postkapitalist demokrasiye...



Yazılara Sunuş

Demokrasi, artık kimsenin tartışmadan doğru kabul ettiği ve günümüz insanının belli davranış kalıplarına bile yerleşmiş bir modern zaman fenomeni
. Demokrasiye karşı olan yok. Şimdi sadece, demokratlığın derecesi tartışılıyor.
Demokrasi, Yunanca 'demos' (halk) ve 'kratos' (iktidar) sözcüklerinin birleşiminden oluşan bir terim olarak, -bugünkü anlamda- modern zamanların ürünü bir yönetim biçimi sayılıyor. Temel ifadesi de, 'seçimler' ve meclisdeki çoğunluk. Fakat neoliberal dönemde önemli bozulmalar yaşandı ve meclis çoğunluğu, bir tür yumuşak çoğunluk diktatörlüğüne dönüştü. Hatta, Emmanuel Todd, Fransa ve İtalya örneğinden yola çıkarak, popüleritesini yitirmeye başlayan (postdemokratik neoliberal) Sağ-popülizmin, devleti ele geçirmeye çalıştığı üzerinde de duruyor. Türkiye de benzeri bir durum ile karşı karşıya olduğundan, konu bu diyaraları da yakından ilgilendiriyor. (Türkiye daha önce Menderes döneminde böyle "demokratik" bir sivil faşizm dönemi yaşamıştı. Bu konuda belli tecrübelere sahip. O zaman sorun bir askeri darbeyle çözülmüştü ve Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en domakrat dönemini yaşamıştı. Şimdi değişim, demokratik ama aktif bir mücadele ile gelecek görünüyor. Askeri opsiyon ise, sadece bir savaş durumunda sözkonusu olabilir)
Bu yazıda, demokrasinin bir bütün olarak ele alınıp sistemsel bir eleştirisini yapmak yerine (ki bunu ileride yapmak zorundayız), -bugünün ciddiye alınan ve önemsenen tek yönetim tarzı olarak- demokrasinin geçirdiği son (negatif) evrim üzerinde duracağız ve neoliberalizmin tasfiyesi sonrası hakkında bazı tahminlerde bulunmaya çalışacağız.
Ama ilk önce, güncel Sakozy Fransa'sını, Berlusconi İtalyası'nı ve Erdoğan Türkiye'sini ifade eden Sağ-popülist postdemokrasi üzerinde duracağız. Özellikleri nelerdir, nasıl gelişmektedir ve şimdi neden zemin kaybetmektedir? İstikamet nereye? Ve hepsinden önemlisi, en geç 2013'de kesinleşecek sistem değişimi işaretleri az zararla nasıl karşılanabilir, ilk önemli hedef olan postkapitalist demokrasi nasıl birşey olabilir ve o noktaya doğru nasıl ilerlenebilir?
Konuyu, (zaman kalitesinin değişimi ışığında da) incelemeye çalışacağız. 2008'deki ekonomik krizi bir paradigma değişiminin başlangıcı kabul ediyoruz. Kapitalizmin bugünkü haliyle sürmesinin mümkün olmadığını, artık uluslarötesi firma yöneticileri bile söylerlerken, dünyadaki değişim hangi istikamette, Türkiye'deki değişim nasıl olabilir?
Bunun ilk siyasi yansımasına bakacak olursak, Türk postdemokrasisinin ve onun tipik temsilcisi ANAP-AKP benzeri oluşukların (ve onların imtiyazlılar tabakasının) radikal değişimi veya daha büyük bir ihtimalle tasfiyesi -tıpkı Fransa ve İtalya'daki benzerlerindeki gibi- kesin görünüyor. Bunun sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik nedenleri üzerinde duracağız. Fakat tasfiye yerine AKP çevresinin köklü bir değişimi, yeni dönemin -şimdilik- ilk yükseleni CHP/MHP/SP/DTP ve geleceği temsil eden Makul Muhalefet konsensüsü ile bir büyük 'uzlaşma/barışma' çerçevesinde gerçekleştirilebilir mi ve buradan -ilk olarak- sağlıklı bir yeni iktidar-muhalefet ilişkisi oluşturulabilir mi? Bunun yanıtı, postdemokrasinin ortadan kaldırılma hızına bağlı (zaman konusunda Todd'un görüşlerine katılmıyoruz).
Postdemokrasi'de muhalefet resmen var ama fiilen yok, çünkü iktidarda olan herşey oluyor, muhalefetteki de hiçbirşey!.. Bu büyük haksızlığı, demokrasinin elementar özellikleri olan seçim ve meclis çoğunluklarına dayanarak sördürmek, demokrasinin sonu demek olur -Emmanuel Todd son kitabında bunun üzerinde duruyor, katılıyoruz ve buna bizim de ekleyeceklerimiz var. Zaten postdemokrasinin (ve postdemokratik iktidarların) mutlaka aşılmak istenmesinin temel nedeni de bu. Yoksa -Colin Crouch'un da katıldığı üzere- ve Todd'un tahminlerine göre, halk ayaklanmaları veya darbeler kaçınılmaz. Postdemokrasilerin popülist yönetimlerine karşo ilk yumuşak askeri müdahale örneği, Honduras'ta yaşandı ve İntependent gazetesinde, buradaki müdahaleyi doğru bulan bir yazı yayımlandı. Henüz, postdemokrasilerin yumuşak faşizmine karşı neler yapılabileceğinin tecrübeleri cılız, kuşkusuz süreç içinde öğrenilecektir, ama Türkiye neden diğerlerine örnek olmasın?
Postdemokrasinin ve ona has iktidarların önümüzdeki dönemde ayakta kalma ihtimalleri yok. Ama onların devletleri ele geçirme girişimlerini kesinlikle engellemek de bir zorunluluk. Siyasi açıdan ilk hedef, Türkiye'deki malum/müzmin zıtlaşmanın pozitif bir iç dinamiğe dönüşütürülmesi ve sağlıklı bir iktidar-muhalefet ilişkisi kurmak olabilir -tabii bunun için de postdemokrasinin sonlandırılıp adil bir demokrasiye dönüştürülmesi gerekiyor. Günümüzün ekonomik krizi atmosferinde bunun sosyo-ekonomik zorunluluğu mevcut -aynen devamı mümkün değil.
Geleceğin ekonomisi, neoliberalizmden daha planlı ve daha devletçi olacak. Konumuz, önümüzdeki dönemin kalitelerine uygun yeni bir kapitalizm aşamasına geçişle ilgili. Türkiye'nin son birkaç yüzyıldır hep arkadan gelen, başkasından kopta çekerek ilerleyen özgüvensiz yaklaşımına son vermek de bu değişimin içinden çıkabilir. Konu çok kapsamlı ve önemli olduğundan, başta Colin Crouch, sevgili dostumuz Peter Klein ve Emmanuel Todd olmak üzere, çeşitli uzman ve düşünürlerin konu hakkındaki fikirlerine de başvuracağız.
Amaç elbette, Sağ-popülist postdemokrasi yerine önce demokrasiyi yeniden tesis etmek ve onun postkapitalist demokrasiye doğru gelişim kapısını da açık tutmak.
Ve en önemlisi, bu değişimin, kavgadan çok bir barışma girişimi olduğunu unutmamak gerekiyor. Önce kendi arasına kendiyle, sonra dünyayla barışmak...