Mesrob II
Mesrob Minas Mutafyan
(Din Adamı/Entellektüel)
2003 yılı ortasından itibaren belirtilerini gösteren, 2005 yılında ilk önemli karakter işaretlerini veren yeni dönem, 2008 yılından itibaren başlayacak gibi görünmektedir. Bu yazıyı yazarken danıştığımız astroloji uzmanı dostlarımızın da özellikle vurguladıkları üzere, Türkiye'deki yeni sürecin kalitelerini incelerken, önce 2005-2008 dönemine kısaca bakmak gerekiyor. Bu dönem, gelecek hakkında önemli ipuçları veriyor. Politik açıdan (en kaba hatlarıyla) AKP yönetiminin iktidar olmak çabalarına denk gelen bu dönem, çok daha önemli bir siyasal/sosyal dönüşümün, giderek belirginleşen daha derin bir değişimin hazırlık dönemine tekabül ediyor. Burada sözünü ettiğimiz dönüşümler, modernizmin son fikir ürünlerinden (ortodoks/klasik) Marksizmin çok sevdiği “devrim” sözüne indirgenmek zorunda değil. Bu yazıdaki 'değişim' ve 'dönüşüm' kavramları, dönüşüm kitabı 'Yi Çing'de gösterildiği ve ima edildiği anlamda kullanılmıştır. (1)
Klasik Marksistler, artık dünyada bulunmayan bir "kapitalist toplum" şablonunu konuştukları halde ciddiye alınmak gibi bir lükse sahipler. (Bunu Marx'ın geçerli olmayı sürdüren köklü/kategorik kapitalizm eleştirisine ve saygın kişiliğine borçlu olduklarını unutmasınlar) Marx'ın kapitalist sistemi artık hiç germeyen eskimiş/geçersiz teorilerini savunmaya devam etmek yerine, Marx'ın yaşayan antikapitalist teorileriyle ilgilenmeleri gerekir. (İlgilenmiyorlar, çünkü kapitalist toplumun bir parçası, modern fikir/kültür üreticisi/tüketicisi küçük burjuvalar olarak kallmayı tercih ediyorlar. Bu tercihte, kapitalizmden başka/üstün bir sosyal düzenin olamayacağı, kapitalizmin kadir-i mutlak “olabilecek en iyi” düzen olduğu gizli batıl inancının yattığını da unutmamak gerekiyor)
Yeni döneme giden en büyük hazırlık, hayata sadece rasyonel/maddesel yandan bakan yaklaşımların hızla yıpranması ve tarihin bu en maddeci devriyle birlikte, onun kökeninde yatan kapitalizmin sorgulanması ile olmuştur. Kapitalizmin en mükemmel (global?) sistem olduğu batıl inancına holding patronlarının bile inanmayacağı bir döneme girmekteyiz. Tabii değişim bundan ibaret değil. Dogmaların sarsılacağı, şimdiye dek kemikleşip donmuş ideolojilerin (resmi ideolojilerin) ve ondan beslenen siyasi/sosyal yapılanmaların -geri dönmemek üzere- çökeceği bir dönemden söz ediyoruz. Klasik Marksizmin durumunu, bir (karikatür) örnek olarak verebiliriz.
Klasik Marksistlerin konuştukları hayali toplumda proleterya “tarihin itici gücü” olmayı sürdürüyor... (Marx yüz yıl önce öyle yazmış, şimdi savunmamak olmaz!) Tarih de otomatik pilota takmış düz bir çizgi üzerinde ilkel komünal toplumdan (?!) sosyalist topluma, oradan komünist topluma doğru ilerliyor. (Tarihi Materyalizm) Ama toplumsal sistemler sırayla yaşanmak zorundalar! İlkel komünal toplumdan sonra mutlaka köleci toplum gelecek, sonra feodalizm, sonra kapitalizm. Sırayı şaşmak olmaz! (2) Benzeri şeyleri, Jöntürk orijinli asker/sivil bürokrasinin Kemalizm ideolojisi için, diğer bil-umum (makro) milliyetçilikler ve azınlık ırkçısı mikro milliyetçiler için de söyleyebiliriz. Kapitalizm kökenli bu ideoloji veya ideolojicikler, tam bir çöküş yaşayacaklardır. Yeni döneme uyum sağlamak, çöküşlerin ardında depresif BOŞLUKların kalmaması açısından önemlidir.
2008'den itibaren giderek daha çok hissedilerek yaşanacak dönemin en önemli karakteri, global bir dayanışmadan yola çıkarak başlayan bir süreçte, toplumların yeniden orijinal sosyal/kültürel değerler yaratmaya başlayacakları bir mecraya girecek olmalarıdır. Toplumları aynı şablonlara tıkmaya kalkan zihniyet (klasik Marksistlerin de dahil olduğu modern/rasyonel düşünce biçimi) giderek terkedilecektir. (Fakat kapitalizmin aşılması mecraına girene kadar global tepki tavrı çok önemli olacaktır)
Bu şartlar altında, hurafelerin yükseleceğini sanan betonarme rasyonalcilerin tahmini doğru çıkacaktır! (Çünkü gelişmeleri açıklayamayacaklar ve hurafe sanacaklar!) Ama onların gözünde hurafe gibi görünen şeyler, çok konuşanların rasyonel tartışmalarından çıkan sonuçlardan daha geçek ve daha doğru çıkacaktır. (Denenerek/sınanarak anlaşılacaktır) Bunun yerel bazda yansıması da şöyle olacaktır: Üniversitede beynine çakılmış sığ rasyonel kriterlerden başka kuş tanımayan ve kullandığı o mekanik düşünce/dil kalıpları dahilinde “her şeyi konuşabileceğini” (ve açıklayabileceğini!) sanan “sürüsepet rasyonel aydınlar” devri kapanacaktır. Konuların KONUŞULMAYAN mistik/ruhani/anlamlı bir yanı olacaktır. Chuang Tzu'nun deyimiyle “Bilen konuşmaz, çok konuşan bilmez” (3) sözünün hakkını veren insanlar çoğalacaktır. Yani, eskisi kadar çok konuşulmayacaktır, ama eskisinden çok daha fazla düşünülecek, anlaşılacak ve hissedilecektir. Ortada ne döndüğünü tartışan ama anlayamayan, anlayamadığı için de her hafta başka bir fikir savunan yazı/laf “işçisi” küçük burjuvaların depresyondan depresyona koşacağı bir dönem geliyor. Bunlar dikkat çekerek varlıklarını sürdürebileceklerini sanıyorlar. (Halk tarafından reddedileceklerdir) Onların hezeyanlarına karşı dikkatli olmak ve ortalığı velveleye vermelerine engel olmak önem kazanacaktır.
Siyasi anlamda, hem Müslüman hem abdestli süper faizci AKP ve onun rantiyeci asfalt/beton tüccarlarını çok acı bir son bekliyor. Kadınların başörtüsü konusunda çok hassaslar. Erkeklerin faizi konusunda ise çok vurdumduymazlar. O konuya hiç girmiyorlar. İslami "hassasiyetleri" buraya kadar! Başörtüsünün nasıl olması gerektiği Kutsal Kur'an'da yazmıyor. Ama faizin ne olduğu ve kesinlikle yasak olduğu -hem de birkaç yerde birden- yazıyor. Sadece Bakara Suresi'nde aynen şöyle deniyor:
"Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Alış veriş de faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah'a kalmıştır. Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır." " Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez" (4)
Eğer neoliberal vahşi kapitalizmin Türkiye temsilcileri, "Su böyle denizlere akıp giderse bunun insana faydası var mı" türünden 19'uncu yüzyıl tipi dünya/doğa talancısı düz mantığını fikir niyetine ifade etmeyi sürdürür, "Mahlukatın Rızkı" diye birşey olduğunu hatırlamazlarsa ve Allah'ın sadece İnsanı değil, diğer mahlukatı da yarattığını ve suların sadece kapitalistler kirletsin, şehirliler tüketsin diye varolmadığını hatırlamazlarsa, para/pul uğruna kurdun-kuşun rızkına el koymaktan vazgeçmezlerse, şimdi hayalini bile kuramayacakları durumlara düşeceklerdir (ve tabii DSP gibi biteceklerdir). Bunun ilk işaretlerini bizzat Başbakan, insanın aklını durduran "ifadeleri" ile vermektedir. Böyle bir zihniyetin önümüzdeki dönemde varolması mümkün değildir. Türkiye'nin müreffeh ve örnek bir ülke olması için, müsrifliği aynen sürdürmek bazında nehirlerini/göllerini kurutması, "atmosferi en hızlı kirleten ülke" sıfatını sırtında taşımaya devam etmesi, "dünyanın en faizci ülkesi"nin Müslüman Türkiye olarak tanınmasına gerek yoktur. Osmanlı, atmosferi kirleterek, faizcilik şampiyonluğu yaparak dünyaya örnek olmadı. Kendine özgü bir sistem kurarak, yeni bir çekim merkezi haline gelerek dünyaya örnek oldu. (Yoksa o kadar geniş alanları sadece kılıçla bir arada tutmak mümkün değildir) AKP, vahşi kapitalizmden başka çözümlere de kafa yorsa iyi olacak, yoksa güvendiği faiz dağlarına fena halde kar yağacak!
Yi Çing, bilinen en eski kehanet sisteminin yardımcı kitabıdır. Çinliler, kitabın ve öğretinin tarihini, İlk Çin imparatoru Fu Hsi'ye kadar uzatıyorlar. Fakat özünde yatan kaplumbağa (kabuğu) kültü ve kitabın kurgu tarzına bakarak göçebe/kam kökenli bir sezgi sistemi olduğunu söyleyebiliriz. Kitabın Çin'deki bilinen tarihi Shang hanedanlığı döneminde (MÖ 1500-1050) başlıyor. Kitapta, kamların bazı tekniklerini (de içeren) özgün bir ifade tarzıyla hegzagram açıklamaları vardır ve tabii Yi Çing'i kuru kitap niyetine okumaya kalkanlar için hiçbir anlam ifade etmez. Bkz. Richard Wilhelm'in 1924 çevirisi. “I Ging” Münih 1971
Bilindiği gibi, bu saçmalığa dayanarak, (milli/ulusal!) kapitalizmin feodalizmden daha ilerici olduğunun teorisini yapan ve MDD (Milli Demokratik Devrim) ile önce kapitalizmi kurmaya kalkan “devrimci/Sol” bir akım vardı Türkiye'de. Bu teoriye göre sosyalizmden önce mutlaka kapitalizmin kurulması gerekiyordu. Marx öyle buyurmuş, toplumlar sıralamasını öyle kurmuştu!
Chuang Tzu “Nan-hua chen-ching”den (MÖ 742). Bkz. Dschuang Dsi “Das wahre Buch vom südlichen Blütenland” Münih 1991
- Kur'an "Bakara Suresi" 275, 276 (Diyanet Meali) 1997