Dürüstlüğün "gülünçlüğü" ve iki 'Gerçek' arasında mental Dünya Savaşı

Televizyon seyretmiyorum, ama ara sıra televizyona yakalandığım oluyor. Bu gün orta boy bir markette yakalandım. İstanbul'un lüks semtlerinden birindeydim, dükkanda benden başka sadece bakkalın kendisi ve yakını/tanıdığı olduğunu sandığım biri daha vardı ve ekranda Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı'nı kastederek, "Tarafsızlığı üzerine namusu ve şerefi üzerine yemin etti" dedi, "Namus ve şeref senin için ne anlama geliyor?" diye sordu. Çok ağır sözlerdi. Cümlesini tamamlayıp, sözlerinin anlamını pekiştirmek için bir an durunca, bakkal gülmeye başladı. Kılıçdaroğlu'na gülüyordu...
Hani "Onca yolsuzluk soruşturmasına rağmen (bir kısım) halk İslamcıları neden seçiyor?" diye beylik bir soru var ya... İşte o soru aklıma geldi benim de. Adamla aramda selam-sabah olduğundan, "ortalık da çok karışık" gibi saçma bir laf yumurtladım ama benim cümlem, iletişimin ve ortak dilin olmadığı yerde karşındakine kibarlık adına söylenen "Veri gut" gibi bir dolgu malzemesiydi sadece. Bakkal benim lafıma usulen kafa sallamakla yetindi...
Bu diyalogsuzluk ve CHP'nin -sadece İslamcının gözünde düştüğü- "komik" durum, aslında iki farklı dilin konuşulmasından ve CHP'nin bunun pek farkında olmamasından kaynaklanıyor. Bu durumun ardında yatan asıl sorunun niteliğine en çok yaklaşan politikacı Sergey Lavrov oldu bence. Rus Dışişleri Bakanı, "Türkiye yönetiminin gerçek Dünyayla bağlantısı koptu" derken, sadece Ortadoğu ve Dünya siyasetinin gerçeklerinden kopuştan bahsetmiyordu, "gerçeklerden" bahsediyordu. Ne dediğini bildiğini sanıyorum, çünkü sözleri, çağımızdaki asıl sorunun kökenini, neden savaşıldığını bir tek cümlede özetliyor. Konuyu çok daha uzun bir cümleyle açayım:
"Gerçeği kendi yasalarına göre değil de, "Din Alimleri"nin/ruhbanın Kur'an'dan yaptıkları alıntıları eğip bükülerek kurguladığı sözel haliyle ele alıp, kendi iktidar gücü/imtiyazına hizmet eden kullanışlı bir hale getirmek edimi ve kendi dışında hiç bir kudsiyet tanımayan benmerkezci, sözel aklının zıvanadan çıkmış aşırı biçimi" ve onun Gerçeğe karşı savaşı.
Mental bir savaş...
Benmerkezci laf bazlı dandik gerçek, sahici Gerçek'e meydan okuyabiliyor, çünkü sahici Gerçeğin de bazı sorunları var ve o da değişip/dönüşüyor...
Bu blogda yıllar önce, İnsanoğlunun "sözel aklı" ile "görsel aklı" arasındaki dengenin nasıl bozulduğunu yazmıştım. İslamcılık, sözel aklın ağır bastığı bu bozulmanın tarihteki en uç biçimini oluşturuyor. Herkesin birşeyler yazdığı ve SMS'den Twitter'a, oradan Facebook'a uzanan yeni yazı çılgınlığı devrinde ortaya çıkan, "şeytanlığın en hasını bile kutsal kitaba uydurarak 'yorumlamayı' kendine hak saymak" anlayışı, Moğolların bile yapmadığı türden vahşet örneklerine kudsiyet yakıştıran bir kopuşla sonlandı. "Sonlandı" diyorum, çünkü bundan öte köy yok. İnsanlık, "sözel akıl"la hesaplaşmak zorunda kaldı, şimdilik savaşıp onu imha etmeye kararlı da görünüyor, ama gerçeklik yitimi nasıl birşeydir ve nasıl ortaya çıkıp bu noktaya nasıl gelmiştir gibi soruların ardında kadayıflı Erbakan tipi dandik ideoloji karikatürleri yok sadece. Yeni ve bozuk bir şey var ve ne olduğu henüz iyi anlaşılmadığından, herkes şaşırıp duruyor.
Gerçekler sadece insanların sözleriyle ve Kabataş yalanı gibi 40 kişinin o yalanı tasdik etmesiyle mi oluşur, yoksa başka bileşenleri de var mıdır? (Blogda bu konuda, yani "Yalan prensibi" hakkında da yazılar var). Ama bir İslamcının gözünde, şan/şeref/vicdan gibi -gerçeğin oluşmasıyla ilgili- değerler, sadece birer "sözcük"tür. Onları kullanmanın tek kıstası, "Allah'ın Hükümranlığı"na "hizmet" edip etmediği (yani O'nun düzeninini kuracağını "söyleyen" kişinin siyasi iktidarına hizmet edip etmediği) kıstasından ibarettir. Bunun anlamı; akla gelen tüm değerlerin hiç bir vicdani sorgudan sualden geçirilmeden sözel malzeme olarak kullanılabilirliğidir. IŞİD'de son formatını bulmuş "absürd sözel aklın gücü", değerleri vicdani bir kontrole tabi tutmamasından ve kendini diğerleri gibi belli değerlerle sınırlandırmamasından gelmektedir. Kılıçdaroğlu'nun -her insan gibi kendini bağlı hissettiği- değerlere atıf yaparak, o değerlere uyulmasını istemesi, artık "Müslüman bakkallar"ı bile güldürebiliyorsa, bozuk sözel aklın tahribatı, umulandan daha büyük demektir. Çünkü, her değeri, "değerlere haala inanmaya devam edenlere karşı -siyasi güç için- kullanılabilecek laf malzemesi" seviyesinde gören insanlara karşı, değerlerden bahsetmek, onlar için sadece gülünçtür. Kendi maddi/reel/siyasi gücünden ve para/pul/mal/mülk/makamdan başka kutsalı olmayanların anlayacağı tek şey, kudsadığı maddi değerlerine yönelen -rasyonel/reel- tehdittir. Kudsiyeti bir kitabın içine hapsedip, onu da kendi monopolüne alarak, yaptıklarına haklılık kazandırmak için kullanan ve "değer"den sadece maddiyatçılığı/maddeciliği anlayanları, onların dilindeki kudsiyet söylemine bakarak, sahici değerlere vurgu yoluyla zorlayamazsınız. Tarihin bu en maddiyatçı/maddeci kesimini, taptığı maddiyatını ve reel siyasi gücünü ortadan kaldırarak yenebilirsiniz. Kısacası, CHP'nin lafla ulaşabileceği sonuçlar artık son derece kısıtlıdır ve laf alanında İslamcılarla boy ölçüşemez. İslamcıları ancak, İnsanoğlunun ahlakını da belirleyen kanunlara/kurallara uymaya zorlayıp uymayanı reel/maddi cezalandırarak yenebilirsiniz. Onu utandıramazsınız. Bu anlamda, İslamcıların hakimiyetindeki alanda -tartışma/ikna kültürüne dayanan- demokrasi yaşayamaz. Yani İslamcılıkla herhangi bir uzlaşma, birlikte yaşama söz konusu olamaz. İslamcının temsil ettiği "absürd sözel akıl", sosyalizmi bile ancak Kur'an'a uyduğu takdirde kabul edebilen bir tarza sahiptir ve bu anlamda, İnsanlığın aşmakta olduğu mental bir bozukluktur. İslamcılığın aşılmak zorunluluğu da şuradan gelmektedir: Gerçek değildir -yya da oldukça düşük kalitedeki bir gerçeği temsil etmektedir...
(Buradan, "Gerçek nedir" diye bir tartışmanın doğabileceğini biliyorum, doğacaktır da! Ama İslamcılık, bir bozukluğun ifadesi olarak bu tartışmanın dışındadır.)
Lafları kendi zevkinize göre eğip bükerek başkalarına -sadece bir yere kadar- kabul ettirebilirsiniz, ama gerçek "laf" değildir. Bu zihniyet, Dünyayı her türlü kudsiyetten "arındırıp", kudsiyeti sadece "bir tek kutsal kitabın sözleri"ne indirgeme mantığıdır. IŞİD (ve takım elbiseli IŞİD kafası), sözkonusu mental bozulmanın son uç biçimidir ve kapitalizmin en vahşi ve karanlık türünü kendine ekonomik düzen seçmesi de tesadüf değildir. Yakın gelecekte para sisteminden tutun da kapitalizmin köklü revizyonuna kadar gidecek yepyeni gelişmelerin başlangıcında böyle bir mental savaşın yaşaması da tesadüf olamaz. İnsanlığın ruhunu ele geçirmek için yürütülen Dünya Savaşı nasıl bitecek? Ahlakı, vicdanı, doğruluğu, insaniyeti ve diğer evrensel değerleri bir zayıflık sayıp onlara gülen "Gerçek" mi kazanacak?!
Hayır...
Laf/yalan bazlı (etik olmayan teolojik) alıntı "Gerçeği" kaybedecek; (beynin iki yanının dengesini esas alan) sanatsal/estetik (dini değerleri dışlamayan 'neoseküler-etik') estetik/rasyonel "Gerçek" kazanacak...
Kudsiyeti ve Tanrı'yı hayattan kovup bir tek kitaba hapsederek kullanmak tekelini de kendi cebinde sayanlar yenilecek...
Kudsiyeti, sanatı, kültürü, hayatın içine yeniden getirerek neoseküler etiği temel/esas alan ruh sahibi İnsanlık kazanacak...