Neoliberalizme karşı global siyasi güç Sosyal Demokrasi ve ittifaklar politikası

Gezi Olaylarıyla yaşanan kırılmanın, siyasi boyutları çok konuşuldu ve konuşulacak. Fakat sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel alanda yaşanan köklü bir paradigma değişikliğinin Türkiye'ye yansımaları üzerinde fazla durulmadı. Mesela ayaklanmanın bel kemiğini -eskiden apolitik gibi görünen- Seküler Orta Tabaka'nın teşkil etmesi görüldü, ama nedenleri üzerinde fazla durulmadı. Daha fakir ve iktidar destekçisi bazı kesimler, -komplo teorileriyle uğraşacak kadar uçmamışlarsa- Gezi Ayaklanmasında, "Hali-vakti yerinde olanların lüks demokrasi talebi" gibi şeyler gördüler. Bütün bunlar kuşkusuz tamamen yanlış değil, ama fena halde eksikti. Türkiye'de on yıldır ısrarla dikkat çekmeye çalıştığım bir olgu var: Türkiye'nin (eski Marksist/Murksist) en akıllı geçinenleri de dahil olmak üzere politikanın sosyo-ekonomi ile yani sistemle ilişkisi üzerinde kesinlikle durmuyorlar. Sanki politika, çenesi kuvvetli olanın kazandığı bir tür laf cambazlığı gibi algılanıyor ve konunun asıl derin boyutu ekonomi ve onun toplum üzerindeki derin etkisi, piyasa ekonomistlerine bırakılıyor, dünyada genel-geçer trend neyse, ona aynen uyuluyor.
Dinci AKP ile, onun "eski" ilan ettiği Seküler Türkiye arasındaki değişimin ekonomi bakımından incelenmesinde dikkat çekilen konu da esasen kapitalin el değiştirmesi ve "Yeşil Sermaye"nin AKP rejimi eliyle palazlanması oldu.
İster Beyaz Türk Sermayesi, ister Yeşil Sermaye, ister Pembe Çiçekli Sermaye olsun, bunların tümünün Neoliberal Sermaye olduğu ve AKP'nin de neoliberal dönemin konjonktürel görüngüsü olduğu gerçeği pek ciddiye alınmadı. AKP'nin neoliberalizme sıkı sıkıya bağlılığı, tüm siyasi/kültürel boşluğuna rağmen onun uzun süre sağlam bir iktidar kurmasını sağladı.  Kapitalist sistemde siyaset, argümanlarla değil güçle yapılır ve bu gücün somut karşılığı da sistemin bizzat kendi bileşenleriyle (onların kombinasyonuyla vs.) ilgilidir.
Bu yazının konusu, AKP'ye karşı yükselen muhalefetin, aynı zamanda neoliberal tahribata karşı yükselen bir eleştirinin değişim/dönüşüm talebi olduğunu göstermek ve sistem içinde AKP'nin tek alternatifi CHP'nin yeni paradigmaya göre nasıl konumlanabileceği önerilerinde bulunmaktır. Burada değineceğm, 'Neoliberalizmi aşmak lonusundaki öneriler'in çoğu, neoliberalizme karşı tutarlı çizgisiyle 2008'den beri takip ettiğim Britanyalı sosyolog Colin Crouch'dan geliyor ve pekala CHP'nin konumuna/rolüne de cuk oturuyor. 
Peki ne alakası var?
2008'de başlayan sistem krizi, daha önce burada detaylarıyla değindiğim üzere, en başta neoliberal kapitalizmin kriziydi ve neoliberalizm sonrası devir o tarihte başladı. Ben yeni dönemi, kategorik değişiklik zorunluluğu nedeniyle "Post-Kapitalist Dönem" diye adlandırıyorum ve sistemin dışına doğru değişikliklerin yapılacağı bir dönemle karşı karşıya olunduğunu düşünüyorum. Nitekim bu dünemde, çağdaş kapitalist sistemin taşıyıcı kolonları, belkemiği, yani Orta Tabakaların başrol oynadığı hareketler ortaya çıktı. Arap Baharı, eğitimli Arapların demokrasi istemi görünümünde patladı ve aynı istikamette (Mursi rejimine karşı da) sürüyor. Amerika'da başlayan Occupy hareketi, Anonymous gibi akıllı gruplaşmalar, hep, toplumun en iyi eğitimli çevrelerinden geldi. Garip görünen bu durumun açıklaması, kapitalist sistemin neoliberal dönemdeki bozulma emarelerinin, aşağıdaki fakir/çalışanlar kesimini çoktan aşıp, toplumun orta tabakasına da ulaşmış olması ve herkesin gelecek korkusuyla yaşar olmasıdır.
Colin Crouch benim ilgimi, ünlü "Post-democracy" (2008) kitabıyla çekti. Yazar kitabında, neoliberal dönemlerin şekilsel "demokraasi"sinin, yani bugün Tayyip Erdoğan'ın savunmakta zorlandığı, "seçimlere indirgenmiş" şekilsel sandık demokrasisinin aslıyla alakasının olmadığını anlatır ve asıl önemli olan, bunun sosyo-ekonomik nedenlerine de değinir. Partilerin seçimlerde PR firmaları tarafından yönetildiği, tek bir parti/kişi tarafından yönetilen, siyaset üzerinde lobilerin, "dinsel cemaatlerin" etkili olduğu (deyim Crouch'un), aslında global ekonominin demokrasiyi hiç olmadığı kadar doğrudan yönlendirdiği, iktidarların ekonomiyle/ihalelerle bütünleştiği, muhalefeti bu yapının dığında tutarak onu hiç olmadığı kadar zayıflatabildiği, halkın -yolsuzlıklar vs. nedeniyle- siyasete uzak durduğu (en azından öyle göründüğü) bir dönemdi neoliberal Postdemokrasi dönemi.
ABD'de Emlak balonunun patlaması ve bankaların iflasıyla başlayan büyük krizin, Avrupa ve Doğu Asya gibi Türkiye'yi de etkilemesi kaçınılmazdı -dünya global bir yer. Neoliberalizmin karakterine uygun dinci AKP'nin, süreç içinde krize girmesi kaçınılmazdı. Şimdi bu krizin finaline doğru giden bir süreçte yaşanıyor ve elbette AKP sonrası Türkiye konuşuluyor. 
Burada en büyük yanılgı, AKP'nin düşürülmesiyle veya yeni bir iktidar denklemiyle AKP kafasının aşılacağının sanılmasıdır. AKP'nin bu kadar güçlü olabilmesi, Orta-Sağ seçmenin oyunu alabilmesi sayesinde ve bunu da belli bir sistemsel anlayışı savunmasıyla elde etti, -"yükselen Türk ekonomisi"yle övünmelerini hatırlayın. Bunun ne kadar doğru ne kadar yanlış olması bir yana (yanlış bir şey olduğu açık), asıl önemli olan, savundukları anlayışın -tüm yanlışlığına rağmen- dünyada bir mantaliteye tekabül etmesidir. Bu mantalite, "Toplumu, tamamen serbest bırakılmış piyasa belirler" temel neoklasik/neoliberal ekonomi anlayışının hayatın çeşitli alanlarındaki ifadesidir. Artık normal sayılıp pek sorgulanmayan bu mantalitenin uygun bir üslupla sorgulanıp, bozucu etkilerine karşı mücadele, geleceğin anti-AKP iktidarlarının temel dayanağı olmak zorundadır ve bunu yapabilecek tek güç de ılımlı Sol, yani Sosyal Demokrasi ve müttefikleridir.
Kısacası, AKP ve benzerlerine yaşam alanı sunabilen, demokrasiyle alakasız -diktatör tipi- "sandık demokrasisi", neoliberal temele oturmaktadır ve göçmekte olan bu temelin, halkı nasıl vurduğunu anlatmak ve sistemsel bozulmanın semptomlarına karşı somut çözümler önermek, bu konularda en tecrübeli kesimin, Sosyal Demokrasi ve müttefiklerinin işi olacaktır. Colin Crouch'la bu konuda hemfikir olduğumu söylemeliyim. Yazarın son kitabı da bu konuda zaten ("Making Capitalism Fit for Society" 2013).
Her zaman sorulan haklı soru, "O somut çözümler ne?"dir! Neyle uğraşıkdığı ve nereye gidilmek istendiği anlaşılırsa, somut çözümler duruma/yere göre ortaya çıkacaktır. Gidilen yön, neoliberal mantalitenin tabu saydığı "ekonomiye karışmak ve ona kamunun çıkarları istikametinde bazı kurallar dikte etmek" konusudur. Bunun siyasi karşılığı, keyfi bir tek-adam diktatörlüğünün şaibeli seçimlere indirgenmiş "Yandaş yiyiciler, kamuyu talan ediciler" düzenine ve onun somut semptomlarına karşı mücadeledir -Gezi Hareketinin yaptığı da bu olmuştur, olmak zorundadır.
Neoliberal dönemde partilerin eski kök-seçmenlerinden kopması, sosyal demokratlar da dahil olmak üzere her siyasi grubun Orta-Merkez siyasete oynaması, AKP gibi köksüz yapıların ortaya çıkmasını sağladı. Bunun alternatifi, köklü yapıların restorasyonu ve neoliberalizmin mahvettiği toplum kesimlerinin bütününü sosyal demokrasinin toplumcu çizgisini genişleterek savunmak olacaktır.
Siyasi ortamda şimdi yeniden kapitalizm konusuna ve sistem krizine dönüş yapmak bazılarını ürkütebilir. Neoliberalizmi normal birşey sayan çoğunluk için bu normal, ama Türkiye'nin bir ekonomik kriz eşiğinde durduğunu bilirsek, bu türde sosyo-ekonomik yaklaşımın hızla benimsenebileceğini de unutmayalım.
Colin Crouch, neoliberalizmin sorunlarını aşabilmek ve bundan sonra iktidar olabilmek için, Sosyal Demokratlara bir ittifaklar politikası öneriyor. Gezi Hareketi gibi protesto hareketleriyle ve sendikalarla, ittifak ötesi sağlam bir birlik kurmalarını öneriyor. Ben bunu Türkiye için şöyle tarif ederdim: CHP, Orta tabakanın sempati duyduğu Sol, Kemalist ve MHP'yi de içeren seküler kesimlerle, ama asıl Gezi Hareketi ve STK'larla ittifak kurmalıdır. Partiler üstü olan ve öyle kalması doğru olan Gezi Hareketi ile nasıl bir ittifakın kurulaabileceği konusunda Crouch'dan birşey okumadım, ama ittifaktan ziyade başka bir tür birliktelik olabilir -ki bunun ilk örneklerini CHP başarılı bir şekilde uyguluyor: Kürt Hareketine yakın duran Sezgin Tanrıkulu'nun partiye gelmesi ve ona özgür bir ortam sunulması, bu tavra bir örnektir. CHP, imkan ve kaynaklarını, bunların nasıl kullanılacağına hiç karışmadan Gezi Hareketinin hizmetine sunabilir. Aynı imkanı, sendikalara ve STK'lara da sunabilir. Bu elbette belli riskler de içeriyor. Ama Gezi Hareketinin sağduyusuna güvenmesi büyük sorun olmayacaktır. Evrensel değerleri savunmakta kararlı insanlar için bu çok da zor olmasa gerek.
Neoliberalizmin halkın mantalitesine kadar işlemiş derin etkisiyle mücadelenin temel yaptırım noktasını, Gezi Hareketi büyük bir safiyetle gösterdi: "Ben olmadan sistem işlemez." Bugünün global kapitalizmi sadece tüketici olarak değil, akıl/yaratıcılık/üreticilik bakımından da isyan eden Orta Sınıflara göbekten bağlıdır. Esasen CHP'yi seçen, Sol'a daha yakın eğitimli kesimlerin yerine ikame edilebilecek, mesela imamdan bozma Dışişleri mensubu olamayacağı, deneme-yanılma yöntemiyle yeniden anlaşıldı, Amerika yeniden keşfedildi. Büyük şirketlerin yaşayabilmesi için akıllı/eğitimli insanlar kadar, onları üreten okulların, hatta o insanların yaşadığı ortamlara ihtiyaçları vardır -yani Colin Crouch'un deyimiyle "sistemi belli konularda kontrollü hale getirmek, neoliberal (iktidara yandaş) kapitalizmini dizginlemek, geniş bir ittifaklar politikasıyla mümkündür." Sistemle, kamu yararını gözeten belli uzlaşmaları hedefleyecek ilk adımların ardından, asıl hedef, "Kamu yararına işleyen bir devlet" mekanizmasını (Sosyal Devlet) yeniden kurmak" olmalıdır elbette. Yazar böyle ifade ediyor, bence daha önemlisi, "Toplumun mutluluğu için kamu yararına işleyen bir devlet"i kurmaktır. Buradaki nüans farkı, daha sonra burada değineceğim, "Toplumun Mutluluğu" konusunun ekonomiyi aşkın sosyo-kültürel yanı ve mistik/spiritüel boyutuyla ilgilidir. İnsanların mutluluğu daha kolay yakalayabilmesi için nasıl belli ortamlar yardımcıysa, toplumların daha uyumlu ve anlamlı hayatlar sürebilmeleri için belli ortamların yaratılması gerekebilir -en azından bunu düşünmaya değer. Tabii, daha sonraki yazılarda.
Sosyal Demokrasi (ve Sol), toplumcu yanını yeniden hatırlayarak, doğayı ve hayatı koruyan insancıl yanıyla, AKP'nin hayat bulabildiği zehirli toprağı arıtıp yokedebilecek yegane nüveye sahip tek popüler siyasi hareket. Sosyal Demokratlar, yanlarına Occupy hareketlerini ve doğayı koruyan yeşil hareketleri alarak, Colin Crouch'un önerdiği gibi tüm dünyada sınırlar ötesi örgütlenirler/dayanışırlarsa, AKP ve benzerlerinin "anası" neoliberalizmi bitirebilirler. Bu pekala mümkün ve önümüzdeki dönemde de bu yaşanacak.