Büyük Britanya'deki ayaklanmalar hakkında dünya basınından yorumlar

Londra'yı yakmanın eşiğine gelen ve anlaşıldığı kadarıyla Büyük Britanya Hükümet'inin kontrolü kaybettiği yağmalama/ isyan olayları, ülkenin diğer şehirlerine de sıçradı. Herşeyden önce bu olayı, benzeri diğer olaylardan ayrı değerlendirmemek gerekiyor -özellikle Yunanistan, İspanya ve İtalya'daki olaylardan- ve elbette Arap Baharı'ndan. Umarız değerlendirmeler fazla gecikmez, ama bir çağ sona eriyor. 
Sona eren, (neoliberal) kapitalizm çağıdır. 
Bu gerçek ne kadar iyi anlaşılırsa, gelecek için o kadar iyi hazırlık yapılabilecektir. Şimdi ayak sürüyen Hükümetler bunu er geç kabul etmek zorunda, çünkü çöküş sadece ekonomik değil, ruhsal bir boyuta da sahip. Konu bu şekilde bir bütün halinde ve çok boyutlu olarak ele alınmazsa, ve en önemlisi de kapitalist klişeler ötesi düşünülmez ve önlemler alınamazsa, tam bir cinnet yaşanabilir. İnsanları tamamen çaresiz para bağımlısı zavallılar haline getirip onurlarının kırılması -ki sistem bunu çeşitli biçimlerde yapıyor- ve her türlü şiddete baş vuracak kadar düşmeye itilmesi, en başta neoliberalizmin ve onun savunucularının suçudur. Neoliberalizm, müthiş bir gelir dağılımı eşitsizliğine neden oldu ve bu durum iki farklı şekilde isyana neden oluyor. Biri, özgürlük ve demokrasi talep eden halk isyanları şeklinde, (aynı istekleri mikromilliyetçi söyleme tercüme edenler de bu kesime dahil edilebilir) kimlikçi isyanlar şeklinde. Şimdi üçüncü bir isyan türü gündemde: "Tatmin edilememiş tüketi hayallerinin isyanı." Bu deyimi kullanan, Belçika gazetesi De Morgen. Ortada, sistemin sadece ekonomik bakımdan değil, ruhsal bakımdan da mağdur ettiği insanlar var. Olay, ekonomik sistemin geliştirdiği ve krizin tetiklediği bir insan bozulması örneği.
Son örneğini Londra'da gördüğümüz ayaklanmaların nedenini tartışan Avrupa basını, ayaklanan kesimlerin ekonomik bakımdan 'en alttakiler' olduğunu söylüyor ve ayaklanma nedenleri hakkında ilginç şeyler yazıyor.
Slovakya'nın Sol gazetesi Pravda, yalnız bırakılmış ve ihanete uğramış olmanın verdiği duygularla ayaklanan bir kesimden bahsediyor. Muhafazakar Thatcher döneminde neoliberalizmin ilk aşamasında büyük bir yeni işsizler ordusu oluştu. Bu insanların çocukları da işsiz. Gazetenin yorumuna göre Liberalleri seçerek, bu yolla kapitalizme ve tüketim toplumuna karşı tavır alanlar da hayal kırıklığına uğradılar. Ülkenin elitleri, şimdi bu kesimden korkmakta haklılar. 
Avusturya gazetesi Die Presse, yağmacıların şiddet kollanmasına karşı çok kararlı bir tavır koyuyor ve olayın bu boyutune dikkat çekiyor. "Maskeli aptallar" diye nitelediği saldırganların, "Devrimciler" falan diye aklanıp yüceltilmesine karşı çıkan gazeteye katılmamak mümkün değil. Gazete, yağmacı "haydut çeteleri"nin, bu yaptıklarını, siyasi açıdan yarım cümlelerle izah etmekten bile yoksun olduklarını yazıyor.
Belçika'nın sol gazetesi De Morgen, Büyük Britanyalıların gerçekleşmemiş tüketici hayallerine değiniyor ve mesela yaşlıların ev hayali kurduklarını, 40'lı yaşlarda olanların otomobil, 30'lu yaşlarda olanların da ucuz seyahatlerde gözünün kaldığını yazıyor. Bireysel tüketici hayallerine de yağmalanan plazma televizyonlarla, yeni çok fonksiyonlu cep telefonlarıyla, pahalı elbiselerle açıklıyor. Tüketici hayalleri yayan sistemin bir kâbusa dönüştüğünün altını çiziyor.
Büyük Britanyalı The Independent gazetesi, ayaklanmacılara karşı daha dikkatli bir dil kullanıyor ve "zengin mahallesinde yaşayıp ona dahil olamayan gençliğin ayaklanması" diye tanımlıyor. Eğitim, şehirleşme, sosyal yardım ve sağlık sistemiyle ilgili bakanlıkların başarısız olduklarını anlattıktan sonra, bu patlamanın fünyesinin onyıllarca önce çekildiğine işaret ediyor.