Asil ruhlu insanlar olmak ve insan doğası hakkında (2)

Şimdi konunun mistik boyutuna derinlemesine dalmanın -henüz- alemi yok. Biz burada kısaca insanın neyin peşinde koşarak yüce mutluluğa yaklaşabileceği, asil bir ruha sahip olabileceği, bunun ön koşulunun ne olabileceğinden bahsedeceğiz. Elbette yollar çoktur. Mesela Spinoza'nın daha 24 yaşındayken anlamak şansına sahip olduğu üzere, hayat göstermiştir ki, kişinin hayatta başından geçen iyi veya kötü olayların (kader konusu başka yazıların konusudur), son tahlilde -asil bir ruh sahibi olmak konusunda- hiç önemi yoktur. Bütün mistik öğretiler, insanın hayatındaki bu üzüntüden-sevintiden bu bağımsızlaşmasını öğütler ve bunun kendince pratik yollarını uygular.

İnsanın doğru yolda (yani asil bir ruh edinmek yolunda) otomatik pilota takılı vaziyette ilerleyebilmesi için önce, kendi doğasına (yani insan doğasına) sadık kalması gekir. İnsan doğasının temelinin en kestirmeden 'Ozgürlük' ile açıklanabileceğini söylemiştik. Biz, genç Spinoza örneğimize geri dönelim ve daha genç yaşta keşfettiği, asil ruhlu insan olmanın temel prensiplerini hangi insanî özelliklerle/kavramlarla izah ettiğine bakalım: Spinoza, bir insanın 'zenginlik', 'ün/şeref' ve 'zevk' peşinde koşarak asla huzuru ve mutluluğu bulamayacağını öğrenmiş. Amaç sadece zenginlik, ün/şeref ve zevk ise, bunların verdiği haz, kısadır ve geçicidir. Ve asla derin değildir.

Spinoza söylememiş olsa da, bu yolla asil bir ruha sahip olunamayacağı da açıktır. Nedenine nasılına gelmeden, asil ruhlu insanlara bakarak bu saptamanın doğruluğunu teyid etmek mümkün. Ün ve şan/şeref peşinde koşmak, amaç aslen buysa, her zaman büyük felaketlere neden olmuştur ve mutluluk getirmez. Ama yapılan belli şeylerin bir sonucu olarak ünlü olmak elbette bundan farklıdır. Zenginliğin mutluluk getiremeyeceği, getirmediği ise bu yazının şimdilik konusu olmamakla birlikte, konumuz olan 'Asil ruhlu insan olmak' amacının önünde somut bir engeldir. Ve Spinoza'nın, daha 1677 yılında bu engelin nasıl işlediğini görüp yazıya geçirmesi övgüyü hak eder. Ama oraya varmak için bir şeyin farkına varmıştır ve bunun için kendine şu soruyu sormuştur: "mutlu olmak ve huzurlu bir ruha sahip olmak için ne yapmalıyım, nasıl yaşamalıyım?"

Bu sorunun en önemli yanı, 'Doğru Soru' olmasıdır. (Bazı soruların sorulması bile yeterlidir) Spinoza, sadece bu soruyu sorunca bile kendini daha iyi hissettiğini anlamıştır. Ama daha o yaşta -bilinçli bir şekilde- zengin olmamaya karar vermesinin, ün peşinde koşmamaya karar vermesinin ve zevk-ü sefa peşinde koşmamaya karar vermesinin bir tek nedeni vardır: "Bunlar, insanın ruhsal özgürlüğünü kısıtlıyorlar."

İnsanın en önemli özelliği, ruhsal bir yaratık olması, düsünebilmesidir. Tanrı'nın insana bahşettiği en büyük armağandır -tabii insan kendi doğasına sadık kaldığı müddetçe (Yoksa bir lanete de dönüşebilir). İnsanı derin anlamda mutlu edecek bir hayat -Spinoza'ya göre- insanın bu benzersiz özelliğine yoğunlaşmış bir hayattır ve bu hayatı kısıtlayan en önemli faktörler, bu üç faktördür. Asil bir hayat, Spinoza'nın kıstasıyla sınırlı değildir elbette (yoksa "haydi toptan entel olalım!" derdik). Mesela düşünmek kadar, bir de 'Düşünmemek' yolu vardır ve Spinoza bundan hiç bahsetmez.

bahYollar çoklu ve farklı olsa da, çoğunluğu modern Batı konteksinde yaşayan günüm sözel insanı için Spinoza elbette iyi bir örnek sayılabilir. İnsan yukarıdaki soruyu sorup, mümkün olduğunca 'doğru' yaşamaya çalışırken ve ilkelere, dini kurallara, ananelerine vs. dayandırdığı yaşam biçimiyle o yüksek huzuru ararken bir konuyu es geçer. Bu konu 'Özgürlük'tür. İşte bu, insana asil ruhlu olmanın kapılarını açan faktördür aynı zamanda. Özgürlükçü olmayan, özgür olmayan, asil olamaz. Hayvanat çesindeki kaplanla özgür kaplan asla aynı şey değildir. Bu konu, aynı zamanda, insanın insan olma mücadelesidir. Yani evcil insan mı olunacak yoksa özgür insan mı olunacak. Bu soru, bilmemkaçbin yıldan beri, sonucu kapitalizmle son bulmakta olan bir durumu da açıklar. Ve insanoğlu korku bokuna zalimlerine biatı ve evcilliği seçmişse, ölümün bir son olmadığını anlatan dinler/inançlar da korkunun ecele faydası olmadığını anlatıp durmuşlardır. İnsan mutlaka ölecektir. Ama asıl konu şudur: İnsan, yaşadığı sürece nasıl ve hangi bilinç/ruh halinde yaşayacak? Zenginlik, ün ve zevk ile kısıtladığı hayatında, asil bir ruhtan bi-haber mi yaşayacaktır? Bu, korkakların ve cahillerin (yani kendini, insan doğasını tanımayanların) yoludur. Onlar, bazı yüce duyguları ve o duygular içinde kalarak yaşamanın yüceliğini hayal bile edemeden öleceklerdir. Ve anlık zevklerini, sevinçlerini, başarılarını "herşey!" sanarak ömürlerini noktalayacaklardır. Şimdi, bu kısıtlılığa 'hayır' demenin ve bu kısıtlılığı her anlamda ortadan kaldırmanın ve özgürlüğün kapılarını yavaş yavaş açmanın zamanıdır. (Kapitalizme ve ücretli "iş" köleliğine karşı olmak falan, ancak bu kontekste anlamlıdır)

Spinoza, kendince 'doğru' yaşayabilmek için, özgürlüğün önemini ve insanın özgür düşünebilmesini engelleyen faktörleri keşfettikten sonra, iki şeyin etkisinden korunmaya özen gösterir?: 1. Paranın etkisinden. 2. İnancı bir kurallar biçimine indirgeyip özgürlükçü özünden soyutlayan kilisenin etkisinden.

Bugün bu iki konu iyi anlaşılsa -sadece o bile- insanın kendi doğasına sıkı sıkıya yeniden tutunması için iyi bir başlangıç olabilir.
Ama asil ruhlu bir insan olmak, işte asıl bu değindiğimiz önkoşulların içselleştirildiği yerde başlıyor ve şu demek oluyor: Bütün bunları sadece kendisi için istemekle yetinmemek. Asil ruhlu insan, bunların üzerine bir de mücadeleci ruh eklendiği zaman olunuyor...

"Ben belli praliklari uygulayıp kendi evimde mutlu/mesut olayım, her koyun kendi bacağından asılsın" diyerek olmaz. Diğerlerinin mutsuzluğuna ve acısına sirt çevirerek asil ruhlu insanlar olunmaz. Spinoza'nın sınanmış bulgularından yola çıkarak, mesela pahalı arabalarda gezen sahici entelektüel olmaz (ben hiç görmedim. Öyle arabalara binince de aptallaşıyorlar). Kendini tamamen zevke veren de olmaz (sanatçılık da bu olaya dahildir. Dağıtan bozulur. Örnekleri çoktur). Aklı-fikri zengin olmakta gezinen bir tek asil ruhlu adam yoktur. Gezinen, zaten yukarılarda barınamaz, aşağılarda kum havuzunda boşa kürek sallar.